Kaç gündür ABD’nin New York şehrinde düzenlenen BM’nin 80. Genel Kurul toplantısında dünya devlet liderlerinin konuşmalarını dinliyoruz. Türkiyeyi yöneten Erdoğan, Kıbrıs’ın tanınmasından söz ediyor. 80 bin nüfusa sahip olan Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmasını istiyor. Neden? Çünkü Türkiye’nin orada fiilî bir egemenliği söz konusu.
Filistin’in ise 2 milyon nüfusu var. Birçok dünya lideri, Filistin’in egemenliğinin ve bağımsızlığının kabul edilmesinden söz ediyor. Kıbrıs’ta dünya devletlerince tanınmamış olsa bile fiilî bir devlet yapısı var. Filistin’de de Birleşmiş Milletler bünyesinde gözlemci statüsüne sahip bir devlet yapısı mevcut. Hatta İsrail çatısı altında yaşayan Filistinliler bile İsrailli Yahudiler kadar yasal haklara sahipler. İsrail’in iki resmî dili var: İbranice ve Arapça. Arapça, Filistinlilerin ana dili olarak devletin resmî dili kabul edilmiştir. İsrail’de yaşayan Filistinliler her türlü hakka sahiptir. Elbette anlaşmazlıklar, savaşlar vardır; ama aynı zamanda müzakereler de vardır.
Peki biz Kürtler için durum nedir? Bizim adımızdan, dilimizden, hatta “Kürtlük” kelimesinin başındaki “K” harfinden bile söz edilemiyor. Bizi yok sayıyorlar, bize yük muamelesi yapıyorlar. Bu, bizim için aşağılayıcı bir durumdur. Biz bağımsız Kursistan birleşik Devletleri’ni istediğimizde, gayemiz işte bu aşağılanmış durumdan kurtulmaktır.
Milletimizin kendi kendini yönetme hakkını kullanması en doğal hakkıdır. Ben Birleşmiş Milletler’de yapılan konuşmaları dinlerken kendimi zor tutuyorum; tiksiniyorum, nefret ediyorum. Çünkü bizim düştüğümüz bu durum insan onuruyla bağdaşmıyor.
Birileri çıkıp da “Kürdlere devlet lazım değil” diye ahkâm kesmesin. Böyle bir dayatmayı asla kabul etmiyoruz. Biz, devletimizin milletimiz tarafından yönetilmesini sağlayacağız. Bunun bir pazarlık konusu olmadığını herkese göstereceğiz. Özellikle “Kürdlere devlet lazım değil” diyenler, açıkça vatan ve millet hainidir. Bu konuda söylenecek başka bir söz yoktur.