Daha DERİN YARALAR AÇMAK İSTEMİYORSANIZ ADİL OLUN

0
4

400 yılı aşkın bir süredir barbarca şiddet ve zulme maruz bırakılan Kurd milletinin sorunu esas alınmadıkça, ortaya konulan her çözüm askıda kalmaya mahkûmdur. Kalıcı bir çözümün inşa edilmesi de bu koşullarda söylem düzeyini aşamaz. İşgalci ve güçlü konumda olan Türkiye, tarihsel olarak Kurd milletine zulüm uygulamıştır; bugün de güç dengesi hâlâ onların lehinedir. Ancak Kurd tarafı, Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar teslim olmamış; irili ufaklı, yerel ve kapsamlı birçok mücadeleyle direniş tarihini açıkça ortaya koymuştur.

Bugün Türkiye gerçekten bu sorunu çözmek istiyorsa, öncelikle mütevazı bir tutum sergilemek zorundadır. İşlenen zulmü telafi edebilmenin ilk adımı, Kurd milletini inkâr etmeden görmekten geçer. Bununla birlikte kalıcı bir barış hedefleniyorsa, adil ve samimi bir çerçevenin oluşturulması şarttır. Tehditlerle, dayatmalarla ve konunun etrafında dolaşarak bu mesele çözülemez; bu yaklaşım yalnızca zaman kaybına yol açar ve süreci sürekli başa sarar. Bunun açıkça anlaşılması gerekir.

Evet, elinizde güç olabilir; ancak bu gücü kirli yöntemlerle baskı aracı hâline getirerek “omuz üstünde baş, taş üstünde taş bırakmayız” anlayışıyla hareket etmek kabul edilebilir değildir. Bu tutum barbarlıktır, insanlık suçudur. Daha da önemlisi, 100 yılı aşkın süredir sistematik biçimde uygulanan soykırım politikalarının inkâr edilmesi kabul edilemez bir noktadadır ve bu gerçek görülerek giderilmelidir.

İşlenen suçları örtbas ederek, milleti susturmaya çalışarak ve “güç bizde, istediğimiz olur” anlayışıyla hareket ettiğinizde, buna verilecek cevap açıktır: Bu yol çıkmaz bir yoldur. Çoktan çok gider, azdan az gider. Bu yalnızca bir kişinin değil, her Kurd ferdinin ortak duruşudur.

İnsani ve evrensel normlar gözetilerek, hak ve adaletin tecellisi esas alındığında bu sorunun çözülebileceği açıktır. Amaç insanların güven ve refah içinde yaşamasını sağlamaksa — ki bizim amacımız budur — ve eğer sizin de amacınız buysa, ortak bir yaşam mümkündür. Ancak bunun adaba, usule ve karşılıklı saygıya uygun olması gerekir. Aksi hâlde yapılan her şey, havanda su dövmekten öteye gitmez ve gelecekte çok daha derin yaraların açılmasına zemin hazırlar.