KARDEŞLIK SAFSATASI İLE GELMEYİN DÜRÜST OLUN

0
7

Kurd û Kurdistan davası bizler için kangrenleşmiş bir yara haline gelmiştir. Bunu aşabilmek için kendi dilimizi, kültürümüzü ve tarihimiz topluca, eksiksiz öğrenmemiz hayati önem taşır. Tarihimizi özellikle ayrıntılarıyla öğrendiğimizde, milletimizin Milat’tan önce on bin yılı aşkın sürede neler yaptığını daha net göreceğiz.

Osmanlı ile nasıl ittifak ve müttefiklik kurduğumuzu; Birinci Dünya Savaşı sürecinde milletimizin hangi anlaşmalara bağlı kaldığını öğrendikten sonra, Cumhuriyet’in kuruluş döneminde bu düzeni kuranların Kurdlere karşı nasıl kalleşlik yaptıklarını da açıkça görmeliyiz. Köy meydanlarında kurulan sözde geçici, göstermelik mahkemelerle Kurd kimliğine bağlı, etkin Kurd insanlarını nasıl meydanlarda idam ettiklerini unutmayacağız. Özellikle Dersim’de olduğu gibi şehirlerimizin adlarının değiştirilmesi, bölgenin adının değiştirilmesi ve hamile kadınların acımasızca aşağı atılması gibi vahşetlerin kayıtlı tutulması gerekir.

Osmanlı döneminden itibaren 1514’teki ittifak antlaşması sonrasında milletimizin etkin güçlerinin, krallarının, ağalarının, beylerinin topraklarının ellerinden alınması sürecini, Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte Kurd kimliğinin nasıl kimliksizleştirilmeye çalışıldığını da tarihsel gerçeklik olarak kabul etmeliyiz. Kurd ve Kurdistan adı da dahil olmak üzere varlığımızın yok sayılmasını, buna karşı çıkanların nasıl suçlu ilan edilip katledildiğini, yakınlarının nasıl hedef gösterildiğini bilip taşımamız gerekir.

Bazıları gerçekleri sorumsuzca saptırarak Kurdleri yok etmeye çalışan güruha hizmet etmiş olabilir; bugün hâlâ Türkiye’yi yönetenlere hizmet eden etkin kişilerin durumunu göz önünde bulundurduğumuzda ne kadar zor bir durumda olduğumuzu kabul etmek zorundayız. Kendini öne çıkarmaya çalışanlar, çıkar elde etmeye çalışanlar, Kurd milletinin kutsal davasını kendi menfaatlerine malzeme eden yalakalar hepimizin dikkatinden kaçmamalıdır. Bunları görmeli, teşhis etmeli ve mücadelemizin hedefini şaşırmamalıyız.

Eğer Türkiye’yi yönetenler gerçekten kardeşlik istiyorlarsa bizi “Devlet Bahçeli’nin üç beş söylemine” bağlamaya, kardeşlik safsatalarıyla oyalamaya çalışmasınlar. Kuzey Kıbrıs’ta yaklaşık 80.000 civarı kendini Türk olarak kabul edenlerin uğradığı uygulamaların Kurdler için de yapılması zorunluluğunu düşünmek yanlıştır; eşit şartlarda iki uluslu bir devlet yapılanmasını kabul etmeyeceksek, o zaman bizim de kendi yolumuzu seçme hakkımız vardır. Kendi kutsal topraklarımızı korumak, kendi müttefiklerimizi kendi irademizle belirlemek hakkımızdır; bu durum sizi rahatsız ediyorsa, sorun sizdedir.

Kardeşlik söylemlerine kandığını sananların Türkiye’nin barbar uygulamalarını demokratikleşme kisvesi altında örtbas etmeye çalışanları net olarak duymaları gerekir. İş işten geçmeden, çok geç olmadan bu gevezelikten herkesin vazgeçmesi elzemdir. Türk milletini yok etmeye çalışanlara ve onlara hizmet edenlere karşı Kurd milleti gerektiğinde kendi kaderini tayin etmeye hazırdır. Eğer Türkiye bu konuda Kurd milletine bağımsızlık yerine daha uygun, daha yararlı bir çözüm sunmaya hazırsa, o zaman bunu konuşuruz. Gelecek nesilleri küçümsemekten ve küçültmekten vazgeçin; bağımsızlık mücadelesine dimdik duran, bu yola hazır soydaşlarımız vardır ve görev zamanında gerekli adımları atmaya hazırdırlar.

TEILEN
Önceki İçerikDEĞERLERİMİZE SAHİP ÇIKALIM