7 Ekim’de Hamas tarafından İsrail’e yönelik gerçekleştirilen saldırı sıradan bir olay değildir. Bölge devletlerinin koordinasyonu ile İsrail’in ortadan kaldırılmasına yönelik bir teşebbüs olarak değerlendirilmiş; ayrıca İran’ın bölgedeki terör eylemlerini destekleme ve koordine etme kapasitesinin önemli ölçüde etkisizleştirildiği görülmüştür. Türkiye’nin bu konudaki hesap dışı ve haksız müdahaleleri, dikkatle gözden geçirilmelidir.
Bunun bir kenara bırakılması gerekir: Halep’te soydaşlarımızın güvenliğinin sağlanmasından sorumluyum. Kürd yetkililerin abluka altına alınması; Şam’da IŞİD ve benzeri yapılara dayanılarak yürütülen girişimler aracılığıyla Kürdlerin kazanımlarının yok edilmesi ve soydaşlarımızı korumakla görevli yetkililerin etkisizleştirilmesine yönelik çabalar kabul edilemez. Bu tür girişimlerin taraflara yarar değil zarar getireceği açıktır. Türkiye’nin bu dayatmalardan vazgeçmesi kendi yararına olacaktır.
Hiçbir şekilde onuru, haysiyeti ve şerefi olan bir şahsın Rojava’daki Kürd kazanımlarından ve bu kazanımları korumakla görevli yetkililerden uzak durması doğru değildir. Her birimiz, Rojava’daki soydaşlarımızın güvenliğini sağlamakla yükümlüyüz; görevleri uğruna canını feda edenleri koşulsuz desteklemek ise hepimizin sorumluluğudur.